"Ve Bergama’daki (Pergamos) kilisenin meleğine yaz ki; Bu şeyler dedi o iki kenarlı keskin kılıcı olan;" (Vah. 2:12)
<1>Bergama’nın kilisesi nedir? Bu () En Ulu İşaret’teki üçüncü semboldür. Krayst’ın öğretisidir ve Melek İsa'dır. Onun öğretisi en keskin olandır ("keskin kılıca sahiptir") ve iki yönlü anlamı vardır, gerçek ve mistik, "iki kenarlı."
<2>Keskin kılıç doğrudur. Herkim Saf Bilinçteyse kılıç kadar keskin olan doğruyu söyleyecektir. Keskin kılıç sadece üçüncü işaret hakkındaki surelerde kullanılmıştır çünkü Peygamberler arasında en keskin öğretiye kim sahiptir? Bu İsa’dır. Dört gospeller doğrunun en direk ve keskin öğretileridir. Yanlışları bir uçtan bir uca keserler (eğer onları anlarsan!)
<3>Bu kilise ayriyeten üçüncü çakraya denktir.
"Senin işlerini biliyorum ve nerede oturduğunu, Şeytan’ın yerinin nerede olduğunu bile: ve sen benim adımı tutarsın ve benim imanımı inkâr etmedin, Antipas’ın benim sadık şehitim olduğu günlerde bile, ki o sizin aranızda katledildi, Şeytanın oturduğu yerde." (Vah. 2:13)
<4>"Şeytan’ın yeri nerede": İlk üç çakralar insanın dış dünyanın çekimine bağlı olduğu yerdir ve hâla fazlaca tama gunanın (Şeytan) etkisi altında olduğu. Bu yüzden her kim bu üç medyum enerji merkezinin üstesinden gelirse "Şeytanın yerinin nerde olduğunu" bilir.
<5>Bu nedenden İsa tekrar doğmak gerektiğini öğretmiştir. Tekrar doğmak demek ilk üç çakralardan (alçak doğa) yüksek çakralara (yüksek şahıs) gitmek anlamındadır. Başka bir deyişle, yüksek şahısa tekrar doğmak (diriltilmek) ve şereflendirilmek üzere yanlış egoyu (alçak şahıs) çarmığa germektir. Bu nedenden tekrar doğana kadar kurtulmuş değilsin. <6>Aslında İsa’nın çarmığa gerilmesinin (yanlış egonun ölümünün sembolü) ve diriltilmesinin sembolik anlamı tekrar doğmadan (yüksek şahısa diriltilmek) önce ölünmesi (senin yanlış egonun) gerektiğini göstermektir, "İşte ölmede Ebedi Hayata doğarız" (Assisi’nin St. Fransis’i).
<7>"Antipas" bu üç çakralar tarafından katledilecek, dış dünyanın çekimine karşı olan doğru bilinçtir. Bu üç çakraların üstesinden gelerek, "yoginin kalbi"’ne (kutsal kalp) girersiniz ki bu şartsız Sevginin yeridir (Ana, dördüncü çakra).
<8>Hıristiyanlık bu üç çakraların üstesinden gelmenin sembolüdür. Maya’dan tamamen bağları koparmanın kişisel başarısının sembolüdür. İlk üç çakraların üstesinden gelen şerrin (Maya’nın çekimi) üstesinden gelir ve Krayst’ın doğru bir havarisidir.
"Ama sana karşı birkaç şeyim var, çünkü orada onlar var, Balam doktrinini tutanlar, Balak’a İsrail’in çocuklarının önüne bir engel atmayı öğretenler, putlara feda edilmiş şeyleri yemek ve zina yapmak olan." (Vah. 2:14)
<9>Ancak hala bu ilk üç çakraların gücünün üstesinden gelme ve dördüncü çakraya girme aşamasının arasında, adam hala yanlış peygamberler ve ruhani gerçeklerdeki öğretmenler tarafından yanlış yönlendirilebilirler. Bir İsrail çocuğu (Yaradan ile çabalayan) olmadan düşebilir ve diğerleri kadar kayıp olabilir.
"Ayrıca orada Nikolaslıların doktrinini tutanlar vardır, nefret ettiğim şey." (Vah. 2:15)
<10> Nikolaslıların Amelleri, şer yapanlar ve yanlış rehberlerdir. Üçüncü çakrada, güç, prestij ve sahip olma arzusu egemendir. Bu yüzden, burada, kişi yanlış rehberler takip edebilir veya onlardan biri kendi olur veya tutkudan dolayı şer yapar, tuzağı vardır. Bu Yaradan’ın sevmediğidir. O şer yapan insanları sevmez veya kendi güç, pozisyon veya prestij kazanma arzuları yüzünden yanlış rehberler olanları.
<11>Ayrıca, sureler 14 ve 15 Krayst'ın öğretilerini etkilemeye çalışan ve en sonunda etkilemiş olan, Romalı doktrinlerden (Roma’nın putperest dinleri) ve başından beri öğretileri etkilemeye çalışan yanlış öğretmenlerden söz eder. (Eçilerin İşleri 8:1-24, Yahuda 4)
"Tövbe et; yoksa Ben gelirim sana ve onlara karşı savaşırım ağzımın keskin kılıcı ile." (Vah. 2:16)
<12>Krayst Ferisilerle ve fakihlerle nasıl savaştı? O kılıç gibi keskin ve doğru olan öğretisiyle savaştı. O çabucak geldi ve doğruyla ("ağzımın kılıcı") yanlış öğretileri (Balam doktrini) takip edenlere ve yanlış yapanlara (Nikolaslılar) karşı savaştı.
"...Üstesinden gelene verecek miyim Ben yemesi için saklı balsıra, ve verecek miyim ona beyaz bir taş ve taşta yazılı yeni bir isim, hiçbir adamın bilmediği almış olanı koruyan." (Vah. 2:17)
<13>İlk üç çakraların üstesinden gelen, sevginin merkezi olan dördüncü çakraya girer. Bu çakrada tecrübe edilen saadet o kadar büyük ve boğazda hissedilen nektar o kadar tarif edilemezdir ki alınan haz bu dış dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Bu nektar "saklı balsıradır."
<14>"Ve verecek miyim ona beyaz bir taş ve taşta yazılı yeni bir isim." Beyaz taş saflığın taşıdır (saflaştırılmış bilinç) ve Yaradan’ın bilgisi -- entelektüel bilgi değil ama önsezisel. Saklı balsıradan yeme tecrübesi Yaradan ile olan o ilişkiyi getirir, O’nun var olduğuna hiç şüphe bırakmayacak. "Yeni isim" Sözcüktür ki o içinde bir titreşimdir.
<15>Bunlar doğruluk için açlık ve susuzluk çekecek ve doyurulacak olan kişilerdir (Matta 5:6). Onlar saklı balsıradan yiyecekler ve beyaz bir taş ve yeni bir isim verileceklerdir (Vah. 2:17). Dünyaya adaleti getirmek için özlem duyacaklardır, Vah. 6:5’deki dengeyle sembolize edildiği gibi.
"Ve Akhisar’daki (Thyatira) kilisenin meleğine yaz; Bu şeyleri söyledi Yaradan’ın oğlu,..." (Vah. 2:18)
<16>Akhisar’daki kilise nedir? En Ulu İşaret’teki dördüncü semboldür () İslam’ın sembolü. İslam, Yaradan’ın Niyetine teslim etmek anlamına gelen "teslim" kelimesinden gelir. Yaradan’a teslim etmiş olmak aylak olmak ve O’nun her şeyi senin için yapmasına izin vermek anlamına gelmez ama elinden gelenin en iyisini yap ve sonuca bağlı olmadan O’na teslim et anlamındadır, "Bir ödül için çalışma ama işini yapmayı durdurma" (Bagavad-Gita 2:47).
<17>Bu kilise ayriyeten dördüncü çakranın sonudur ve OM () sesinin duyulabileceği beşinci çakraya giriştir.
"Ben senin işlerini bilirim ve hayırseverliğini ve hizmetini ve imanını ve senin sabrını ve senin işlerini ve sonuncunun ilkinden daha fazla olmasını." (Vah. 2:19)
<18>Dördüncü çakrada ikamet ederek ve beşinci çakraya erişmeye çalışarak, hayırseverlik, hizmet yapma ve büyük imana ve sabra sahip olma vasıfları var olacaktır. Merhametli olursun (Matta 5:7). İslam bütün bu şeylerin sembolüdür. Aslında kesin kurallar ve düzenlemeler kurulmuştur insanları bu şeylere uyandırmak için. İslam’daki başka bir vasıfta, herkesin ruhani olarak eşitliği hakkını getirmesidir, "sonuncunun ilkinden daha fazla olmasını."
"Bununla birlikte sana karşı birkaç şeyim var çünkü sen o Jezebel kadınının ıstırabını çektin ki o kendini bir kadın peygamber olarak çağırdı, benim hizmetkârlarıma zina yapmayı öğretmek ve ayartmak için ve putlara feda edilmiş etlerden yemek için." (Vah. 2:20)
<19>Bu Jezebel kim? O, dördüncü çakraya gelmiş ve beşinci çakraya gitmeye çalışan kişiye açığa vurulmuş gerçeklerin ve öğretilerin doğru olmayan anlaşılmasıdır. Doğru olmayan anlama şudur ki, kişi o kadar hoşnut olmuştur ve öyle bir haz ve büyük doğru tecrübe eder ki ruhani yolun sonuna eriştiğini zanneder. Böylece bu bir yanlış anlamanın ve ayrıca daha da ilerlemeye maninin kaynağı olur. Evrensel bakış açısı yaratılmamış olmasından dolayı bu aklın darlığına götürür.
<20>Müslümanlar ayrıca İslam’ın son din olduğunu düşünürler. Daha başka birçok din gibi onlar üzerlerine konulmuş kavramları takip ederler. Muhammed Peygamber’in son Peygamber olduğuna ve İslam’ın kendi başına tam olduğuna inanırlar. Bu yüzden Muhammed Peygamber’den sonra olan bütün Peygamberlere karşı çıkarlar. Ne En Ulu İşaret’teki İslam’ın işaretinden sonraki üç doğruyu kabul ederler nede önceki üç işaretin bilgisini eklerler.
"Ve ben ona boşluk verdim zinasından tövbe etmesi için ve o etmedi tövbe." (Vah. 2:21)
"...ve onunla büyük sıkıntıda gayri meşru ilişki kuranlara, ama onlar amellerinden tövbe ettiler." (Vah. 2:22)
<21>Bu yanlış inançların takibi Jezebel ile zina gibidir, kendini kadın bir peygamber olarak çağıran. Bu büyük karıştırma yaratacaktır ve adama sıkıntı ve sefalete neden olacaktır.
"Ve Ben onun çocuklarını ölümle öldüreceğim ve bütün kiliseler bilmeli ki, Benim o, böğürleri ve kalpleri araştıran ve Ben her birinize işlerinize göre vereceğim." (Vah. 2:23)
<22>"Ve Ben onun çocuklarını ölümle öldüreceğim," cümlesinde ölüm umursamaz cahillik anlamındadır, Bu yüzden bu halde, öğretilerin doğru olmayan anlayışlarını ve kavramalarını (darlık ve evrensel bakış açısına sahip olmamak olan) takip edenler, umursamaz cahil olacaklar ve akılları ölüme doğru daha da dar olacak.
"Ama ben sana derim ki ve Akhisar’ın (Thyatira) geri kalanına, birçok kadarı bu doktrine sahip değildir ve Şeytan’ın derinliklerini bilmez, konuştuklarında, ben senin üstüne daha fazla yük koymayacağım." (Vah. 2:24)
<23>"Birçok kadarı bu doktrine sahip değildir", "Birçok kadarı Benim Niyetime teslim olmuşlardır ve Bana boyun eğmişlerdir ve böylece ruhani yolda daha ileri gideceklerdir veya konuştuklarında Şeytan’ın derinliklerine umursamaz cahil olanlar [bildiklerini sananlar], o insanlara bağışlayıcı olacağım" anlamındadır.
<24>Yani hayatında takip ettiğin doktrin senin ruhani ilerlemenin en önemli parçasıdır. Doktrin senin ideolojin ve hedefin anlamındadır.
<25>Bu yüzden eğer sen Şeytan’ın derinliklerine umursamaz cahilsen (sen yanlış öğretiler veya doktrinler takip ediyorsun), "ben senin üstüne daha fazla yük koymayacağım." Ki bu eğer bu haldeki kişi kalbini diğerlerini de anlamaya açarsa, o zaman Yaradan ona bağışlayıcı olur ve o daha ileri gidebilir demektir.
"Ben gelene kadar elindekilere sıkı tutunanlara." (Vah. 2:25)
<26>Bu halde umursamaz cahillikte kalanlar umursamaz cahilliklerinden dolayı cezalandırılmayacaklar ama sadece kendilerinin kötü amelleri için (samskaralar, veya günahlar).
"Ve o üstesinden gelene ve sonuna kadar benim işlerimi koruyana, ona milletler üzerine güç verecek miyim:" (Vah. 2:26)
<27> En Ulu İşaret’teki dördüncü sembolün öğretilerinin bu doğru olmayan anlamalarının üstesinden gelenler Yaradan’ın Niyetine teslim etmiş olacaklardır. Onlar genişlemiş akıllı insanlar olacaklar ve sonunda evrenselci olacaklardır. Önceki üç doğrunun öğretilerini çalışacaklar (En Ulu İşaret’teki) ve ayrıca bu dördüncü olandan sonraki üç doğruyu da kabul edeceklerdir, "ve benim işlerimi sonuna kadar koruyan." Sadece böyle insanlar milletlerin liderliğini alabilir çünkü onlar aklın darlığının üstesinden gelmişlerdir.
<28>Milletler üzerine güç Müslümanlara verilmişti, kısa bir zaman içerisinde onlar Roma ve İran (Persia) gibi birçok büyük milletleri fetih ettikleri zaman. Bu ancak onların o zamanlarda Muhammed Peygamber’in doğru öğretilerini takip etmeleri ile mümkündü. Ayrıca bu O’nun Niyeti idi (... Ve güç verilmişti onlara dünyanın dördüncü parçası üzerine... Vah. 6:8).
"Ve o onlara demir bir çubukla hükmetmeli; çömlekçinin kabı gibi parçalara kırılmalı onlar, ben bile Baba’mdan aldığım gibi." (Vah. 2:27)
<29>"O onlara demir bir çubukla hükmetmeli" çünkü bu kişilerin otoritesi adamdan değil ama Yaradan’dan gelmeli. "Ben bile Baba’mdan aldığım gibi" aynı şekilde, "benim otoritem gibi, Babadan olan" anlamındadır.
"Ve ben ona vereceğim sabah yıldızını." (Vah. 2:28)
<30>Sabahın yıldızı güneştir. "Sabah yıldızı" (güneş) en yüksek ruhani kavramanın sembolüdür, ki bu Yaradan’ın Planına tamamen teslim etmiş ve boyun eğmiş olmaktır.
<31>Teslim etmek toplumdan soyutlanmak demek değildir, bu hayatın bütün güzel hediyelerinden yararlanmak demektir, zihin, ruhani güçler, vücutlarımız, dillerimiz, gözlerimiz, vb. gibi, Rab’in Planını gerçekleştirmek için. Bu Plan evrenin yaratımının temel amacıdır ki bu her şeyin Saf Bilince erişmesi amacı ile münasip ortamı yaratmaktır. Bu yüzden biz O’nun Niyetini yapmak için kabiliyetlerimizin hepsini elimizden gelen en iyi şekilde kullanmaya çalışırız ve sonra faaliyetlerimizin sonucunu O’na teslim ederiz. <32>Veya faaliyetleri bizim aracılığımız ile O’nun yapmasına izin veririz.
<33>Dördüncü çakradaki kişiler bağışlayıcı olanlar ve bağışlanacak olanlardır (Matta 5:7). Ruh der ki, "Ben [onlara] üstüne daha fazla yük koymayacağım" (Vah. 2:24), milletler üzerine güç onlara verilecek (Vah. 2:26), ve onlar sabah yıldızını alacaklar (Yaradan’ın doğru bilgisi) (Vah. 2:28). Ayrıca dünyanın dördüncü bölgesi üzerine güç onlara verildi (Vah. 6:8).
Sıradaki